Çevrimiçi işlem gerçekleştirerek gerçekten çevreyi koruyor muyuz?

Pandeminin artmasıyla birlikte ekran başında geçirdiğimiz süre de arttı. Bununla birlikte interneti kullanarak tükettiğimiz veriler de artış gösterdi. Şimdilerde eğitim ve çalışma hayatının önemli bir kısmı uzaktan, çevrimiçi toplantı yazılımlarıyla gerçekleştiriliyor. Bununla birlikte bireysel, kurum ve kuruluşlara ait veriler herkes tarafından kolay erişilebilmesi için bulut alanlarda depolanıyor. Fotoğrafı basmamak, videoları filmle kaydedip atık oluşturmamak ya da daha önemlisi belgeler için çıktı almamak çevreye hiç mi zarar vermiyor? Elektrikli araçların egzozundan duman çıkmadığı için hiç mi karbon salınımına neden olmuyor? Elektrik tüketimi ve veri transferinin gözümüzle görmediğimiz sonuçları bizi rahatsız edebilir ve biz daha çok tükettikçe bu çevre sorunları artmaya devam edecek.

Basılı bir gazete almamak ağaç kesiminin önüne geçebilir, fotoğrafınız için film almamak veya onları basmamak dünyadaki hammadde ihtiyacında talebi azaltabilir ancak tüm bunlar bir şekilde küresel soruna dönüşüyor. Gazetenizi basılı almamak ya da geleneksel yöntemlerle fotoğraf çekmemek bir şekilde üretim ekosistemine etki ediyor ancak çevrimiçi dünyada tükettiğiniz her verinin de farklı bir kaynak tüketimi gerçekleştirdiğini unutmamakta fayda var. İnternette tükettiğiniz her öğe aslında bir veri demektir, bu verilerin boyutları sizin gözle görmediğiniz sonuçlar doğuruyor. İnternette veri üretmek ve sevdiklerinizle paylaşmak yalnızca birkaç saniyenizi alıyor. Ancak okyanusun altından geçen kablolar ile bu veriler dünyanın çeşitli yerlerindeki veri merkezlerinden tekrar dağıtılıyor.

Instagram’a hikaye koyduğunuz bir fotoğrafı tekrar gönderi olarak paylaşmanız bir dakikadan kısa sürmekte. Ancak gerçekleştirdiğiniz bu bir dakikadan kısa süren işlemin bir verinin gereksiz olarak ikinci defa depolanması anlamına geliyor. Çok sevdiğiniz bu fotoğrafı Facebook’ta, Twitter’da, WhatsApp’te veya Telegram’da dakikalar içerisinde tekrar yayınlayabilir ve sevdiklerinizle değerli anınızı paylaşabilirsiniz. Ancak bunu her defasında gerçekleştirdiğinizde bu verinin klonlandığını unutmayın. Tüm bu veriler, biraz önce bahsettiğim bulut depolama merkezleri veya veri merkezlerinde toplanıyor. Ancak bunların nasıl bir yer olduğunu size tarif etmeme izin verin. Evrak dolapları büyüklüğünde sunucular ara vermeden bu veri transferini gerçekleştirmek için çalışıyorlar. Her işlem gerçekleştirdiğinde bilgisayarların bu verileri işleyip yanıt vermesi için işlemci ve bellekler çalışıyor. Bu çalışma sonucu da ısınma meydana geliyor. Kişisel bilgisayarınızda tarayıcınızda fazla sekme açtığınızda veya oyun oynadığınızda bilgisayarınız ısınmaya başlar ve fanlar ile kendini soğutmaya çalışır. Bu devasa depolama alanlarının ideal performansta çalışması için ise sistemli bir klima tesisatı kuruluyor. Siz her veri transfer ettiğinizde bu merkezlerde ısınma meydana geliyor ve ısının ideal seviyede tutulabilmesi için klimalar daha fazla çalışıyor. Sırf siz aynı fotoğrafı birkaç farklı platformda paylaştığınız için, üstelik birkaç saat sonra dönüp tekrar bakmayacağınız bir veri. Tabi burada süreci her ne kadar klimadan dolayı ısı ve karbon salınımı üzerinden anlatmak istesem de ortada devasa oranlarda enerji tüketimi de var. Unutmayın, enerjiyi yalnızca tüketerek karbon salınımı yapmıyoruz, aynı zamanda bu enerjiyi üretmek için de çoğu zaman karbon salınımı yapıyoruz.

Bu durumda verilerinizi depolamak için geleneksel yöntemlere dönmenizi de tavsiye etmiyorum. Disket, CD, Flash Bellekler, SD kartlar veya NAS cihazlarının hepsi plastik malzemelerden üretiliyorlar. Dolayısıyla verilerinizi çevrimiçi depolamak yerine yerel olarak depolamanızın çevreye etkisi çok fazla olmayacak. Bir tüketici olarak dikkat etmeniz gereken şey temelde tüketeceğiniz veriyi etkili bir şekilde tüketmektir. Şu anda sosyal medya sitelerinin her biri sizin akışta daha fazla zaman geçirmeniz için adeta yarışıyorlar. Siz de bu sayede sevdiklerinize dair daha fazla resim, hikaye veya video görüyorsunuz. Ama sosyal medya sitelerinin amacı sizi sevdiklerinizle bir araya getirmek değil, bu amaçtan çok onlar için daha çok bir araç. Sosyal medya platformlarının uygulamaları içerisinde daha fazla ekran süresine sahip olmanızı istemelerinin nedeni reklamlar. Uygulamanın içerisinde gezin, beğenilerin, yorumların ve takiplerinle algoritmayı besle ve bunun sonucunda algoritma sana, uygulamada daha fazla vakit geçirmeni sağlayacak içerikleri göstersin. Tüm bunları yaparken de araya reklam sıkıştırsın. Tabi ki bu reklamların etkili olabilmesi için ise yine eylemlerinle beslediğin algoritmayı kullanarak ilgini çeken reklamları göstersin. Uygulamada daha çok gezinerek daha fazla reklam gör ve hedef pazarlama ile daha çok ürün al. Tüm bunları yaparken de neyi, neden tükettiğini düşünme.

Geçtiğimiz yüzyıl içerisinde plastik atıkların çevreye olan etkisi hakkında uzmanlar çok da fazla endişe duymuyorlardı. Ancak milenyumun ardından plastik atıkların özellikle okyanus ve denizler ile doğal hayata verdiği tehdit daha çok gündeme gelmeye başladı. Gereksiz veri tüketimi nedeniyle ortaya çıkan gereksiz enerji tüketimi ve karbon salınımının etkisini de hemen göremeyebiliriz, daha acısı etkisi gözümüzün önünde gerçekleşmediği için harekete geçmekte geç kalabiliriz. Peki bir sonraki büyük küresel sorunla şimdiden başa çıkmak için ne yapabilirsiniz?

Tüketebildiğini değil, ihtiyacın olanı tüket

Mantık, yukarıda gördüğünüz kadar basit. Hepsi size kalmış. Ancak yine de bazı tavsiyelere ihtiyacınız varsa ben biraz yardımcı olabilirim.

  • Videolu konferanslarda eğer katılımcıların sizi görmesine gerek yoksa görüntünüzü kapatın. Bu sayede ciddi anlamda veri transferinin önüne geçebilirsiniz.
  • YouTube’da veya diğer platformlarda video izlerken yüksek çözünürlükten vazgeçebilirsiniz. Eğer bir videoyu arkaplanda yalnızca dinleyecekseniz 144p’ye indirebilir veya arada sırada göz atacaksanız 360p’ye alabilirsiniz. Çoğu zaman için ekrana mesafeli oturanlar 480p videoları izlerken rahatsızlık hissetmiyor.
  • Gereksiz belge paylaşımını durdurun. Elektronik postanın ekine belge ekleyip paylaşmak yerine belgeyi buluta yükleyip üstünde birlikte çalışın. Bu sayede daha az veri transferi gerçekleştireceksiniz.
  • Aynı şey fotoğraflarınız veya videolarınız için de geçerli. 24 saat sonra kaybolması için yüklediğiniz bir veri genellikle bir defa görüntüleniyor ama uzun süre servislerin sunucularında barındırılmaya devam ediyor. Bunun için de depolama alanları üretiliyor ve yine enerji tüketimi artıyor. 24 saat sonra yok olacak bir veriyi üretmemeyi tercih edebilirsin.

Aklıma geldikçe tüm bu örnekleri güncellemeye devam edeceğim.


Sıradaki

Tasarımlarda Saf Siyah Yerine Kullanabileceğiniz HEX Renk Kodları

Saf siyahı hepimiz tasarımlarımızda kullanıyoruz. Peki ya saf siyahtan uzakşalarak tasarımlarınızı zenginleştirebileceğinizi söylesem? Yazıya göz atın.

Hollanda, kurumlarında Google Workspace'i tercih etmiyor

Neden Ghost'tan Jekyll'a geçtim?

Benzer İşler



Yakın kalalım mı?

Buraya kadar geldiysen daha yakın kalabiliriz. Vero üzerinden beni takip edebilir ve blog gönderiler haricinde de nelerle ilgilendiğime göz atabilirsin.